passo
KEL KADİR’İN HİKÂYESİ TÜRKİYE HİKÂYESİDİR

KEL KADİR’İN HİKÂYESİ TÜRKİYE HİKÂYESİDİR

Jandarmaya bizim çocukluğumuzda karakol derlerdi. Karakol. Kara. Kara kelimesinin dünkü, yani geçmişteki anlamı yüce, yüksek, ulu gibi anlamlara gelirken… Selçuklulardan sonra yüzlerce yıldır, bu anlam unutuldu ve günümüzde, siyah yada sıkıntı, üzüntüyle eşdeğer kullanılmaya başladı. Çağdaş toplum bilimciler, bunun itici olduğunu keşfetmiş olacaklar ki, karakol, poşis veya jandarmaya, ‘pembe kol’ demeye çalıştılar. Ancak, bu deyim […]

Jandarmaya bizim çocukluğumuzda karakol derlerdi.

Karakol.

Kara.

Kara kelimesinin dünkü, yani geçmişteki anlamı yüce, yüksek, ulu gibi anlamlara gelirken…

Selçuklulardan sonra yüzlerce yıldır, bu anlam unutuldu ve günümüzde, siyah yada sıkıntı, üzüntüyle eşdeğer kullanılmaya başladı.

Çağdaş toplum bilimciler, bunun itici olduğunu keşfetmiş olacaklar ki, karakol, poşis veya jandarmaya, ‘pembe kol’ demeye çalıştılar. Ancak, bu deyim tutmadı.

Her neyse…

Ben dâhil, yıllar yılı insanlar karakollara düşmekten hep ürktüler, korktular.

Karakola gitmekten kaçındılar.

Karakollar, devletin vatandaşıyla en çok temas ettiği kurumlardan birisiydi. Mahkemeler yani adliyelerse karakolların ikinci basamağı.

Karakollar geçmişte çok kötü yönetildi ve kullanıldı. İnsanlar karakolun önünden geçerlerken bile ürktü.

Bu uygulama bir noktada devletle vatandaşı hep karşı karşıya getirdi. İçin için bir düşmanlık gelişti.

Devlet vatandaşını, vatandaşta devletini bir türlü sevemedi bu yüzden.

Çünkü karakollar devletin suratsız, sevimsiz yüzüydü.

Bu uygulama tek parti döneminden bugüne yıllar boyu uygulana geldi.

Devlet vatandaşının üzerinde adeta otorite kurmaktan zevk aldı.

Menderes, Demirel, Özal ve diğerleri her ne kadar bu uygulamayı hafifletmeye çalıştılarsa da tam başarılı olamadılar.

Kısaca devlet, birilerine kucak açarken, birilerini hep karşısına aldı.

Ben yıllardır yazarım ve katıldığım programlarda da söylerim. Olaylar, oldukları, yaşandıkları çağa, yıla, güne göre değerlendirilmelidir.

Ancak, CHP hala milletin üzerinde tam etkin olamıyorsa, o mirası düşünmelidir. Ancak, Atatürk’e ve Cumhuriyet’e sahip çıkmaya devam etmelidir!

Etki tepki, Adalet Partisini, Demokrat Partiyi, Anavatan Partisini ve son yıllarda da AKP’yi doğurdu.

İtilmiş, kakılmış, hor görülmüşlere sahip çıkar görünen AKP ilgi gördü. Uzun süredir ülkeyi yönetiyor.

Son yerel seçimlerde yaptıkları iddia edilen hırsızlık, yolsuzluk ve usulsüzlükler, yasa tanımazlıklara rağmen, tamam mı, devam mı sorusuna, halk, ‘devam’ dedi.

Yüzde 45’in dışında kalanlara, başkalarının yaptığı gibi yapar, herkesi kucaklamayı başaramaz, ben yine sandıktan çıktım deyip demokrasiyi sadece sandıktan ibaret saymaya devam ederse itilmişler ve dışlanmışlar, süratle çoğalır ve Allah esirgesin ülke karabulutlara mahkûm olur.

Ülke meselelerinde çözüm bir kere poliste, jandarmada, TOMA ve biber gazlarında olamaz.

Ötekileştirdikleriniz gelir bir gün sizi dövmeye, itip kakmaya başlarlar.

*          *          *          *          *

Bıçağının arkası da önü de kesiyordu.

Köye muhtar oldu.

Çocuklar bol, kardeşler belalı.

Kanun muhtardı.

Bir gün yiyecek ekmeği, ayağına giyecek çarığı bile yok gariban bir adam çıktı meydana, rest çekmeye başladı.

O’nu karakolun önünde çıplak ayakla, beline kalın ip bağladığı yırtık pantolonu ve bir tarafına kendini zor taşıyan atı ve bir tarafına koştuğu eşekle arabasının yanında görmüş, tanımıştım.

Adı Kel Kadir’miş.

Hakikaten genç yaşta bakımsızlıktan, fakirlikten saçları dökülmüş, kel olmuştu.

Muhtar tarlalarına, ekinlerine, sığırına, eşeğine, halka garez olsun diye evinin yoluna bile el koymuş, hayatından bezdiriyordu.

Çünkü Kel Kadir, tek başına muhtara direniyor, kafa tutuyor, köyde dövülüp, sövülüyor ama yılmıyordu.

Köyde yediği sopa bir şey değil birde karakolda jandarmalar sopa atıyor, ilçeye mahkemeye yaya gönderiyorlardı. Zira Kel Kadir’in cebinde binit parası hiç olmuyordu.

Aradan yıllar geçti. Kel Kadir 9 çocuk yaptı. Kadir’in çocukları büyüdü. Evlendiler, kızları, gelinleri oldu. Damatları çoğaldı, torunları yetişti.

Büyük oğlu köye muhtar oldu.

Aynı şeyleri ve daha beterini eski muhtar ve kardeşlerine yaptı.

Eski muhtarın ailesi o köyden göçtü. Kalanlarda Kadir’in eteğine sığınmak zorunda kaldılar.

*          *          *          *          *

Böyle mi olmalıydı?

Hak bildiğimiz doğruluk, dürüstlük ve ahlak böyle mi olmalıydı?

Kimsenin kimseyi ötelemediği hür bir ülkede yaşamak varken…

*          *          *          *          *

Ötekileşmediğimiz bir ülkede, bir çınar ağacı gibi ulu, kolu, dalı, budağı, gölgesi büyük hür ve bağımsız yaşamanız dileğiyle…

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Yorumlara Kapalıdır