Yeryüzünde konuşulan en büyük dil topluluklarından biri Türkçedir. Bugün itibariyle değişik lehçelerde de olsa 400 milyona yakın insan Türkçe konuşuyor. Türkçe şiir, hikâye, roman yazıyor. Türkçe şarkı söylüyor. Türkçe bilim dilini kullanıyor. “Bir dil bir insan, iki dil iki insan” diye bir deyim geliştirdiler. Doğru olabilir, kısmen katılırım. Bir Türk çocuğu önce anadilini, beş bin […]
Yeryüzünde konuşulan en büyük dil topluluklarından biri Türkçedir.
Bugün itibariyle değişik lehçelerde de olsa 400 milyona yakın insan Türkçe konuşuyor. Türkçe şiir, hikâye, roman yazıyor. Türkçe şarkı söylüyor. Türkçe bilim dilini kullanıyor.
“Bir dil bir insan, iki dil iki insan” diye bir deyim geliştirdiler. Doğru olabilir, kısmen katılırım.
Bir Türk çocuğu önce anadilini, beş bin yıllık geçmişi olan öz dilini öğrenmelidir.
Hem de iyi ve öncelikli olarak öğrenmelidir.
Günümüzde bu bile tartışılır hale gelmiş, Türkçe bazı nedenler yüzünden yabancı dillerin, özellikle İngilizcenin gölgesinde kalmıştır.
Çünkü İngilizce bir çıkar aracı haline getirilmiş, iyi Türkçe konuşma değil de, iyi İngilizce konuşana iltifat edilir olmuştur.
Osmanlıca mı? Elbette bizim dilimiz.
Osmanlıca diye bir dil yoktur. Osmanlı Türkçesi vardır. Ve özellikle Selçuklulardan sonra Osmanlılar dönemi boyunca Osmanlı Türkçesi hem bir konuşma, hem bilim dili olarak kullanılagelmiştir.
Üç kıtaya hâkim atalarımız, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük ve en uzun ömürlü imparatorluklarından birini kurdular.
Hükmettiği ülkelerin kültürlerinden, dillerinden bir şeyler aldılar. Bundan daha doğal ne olabilir? Bizde onlara, çok şeyler verdik. Böylece Türkçe bir imparatorluk dili olarak gelişti, zenginleşti.
Ekâbir, entelektüel veya İstanbul efendileri aralarında konuşulan ağdalı Türkçeyle, Anadolu insanının kullandığı dil, kullanılan kelime, deyim ve terkipler açısından biraz farklıydı. Ancak özünde Türkçeydi ve anlaşmazlık diye bir problem yaşanmadı.
Osmanlı Türkçe konuştu, Türkçe yazdı. Türkçeyi Arap alfabesiyle yazdı ve okudu.
Bütün dünya ülkeleri imparatorluk dilini öğrenmek ve öğretmek için gayret etti.
Gün oldu, devran döndü. Bugün İngilizce beynelmilel dil oldu.
Kime, neyi yeniden öğretiyorsunuz?
Bunun öğrenilmesi, insanın kendi diline eğilmesi, Arap harfleriyle de olsa dün kullanılan dilini okuyabilmenin neresi kötü?
Çıkarılan bunca gürültü, kavga bence boşuna. Zaten öğrenmek isteyene bugüne kadar kim engel çıkardı ki?
Yunus bu ülkenin en büyük Türkçecisidir. 800 yıl önce kullandığı kelimelere bir bakın.
Abad, ahir, ağu, amu (amca), arzuman, aşk, ışk, bab, becit (acele), berk, bevvap (kapıcı), cam, cuş, buncuk, bikir, bişe (orman), dakı (dahi), durundu (dur şimdi), fak, feraset, gez, görklü, ıldız, güzaf, kanda (nerede)… Daha binlerce kelimenin bugünde kullanıldığı malumunuzdur.
Dünüyle, bugünüyle Kutad Ku Biliğiyle kullanılan, kullanılmayanıyla dil bizim dilimizdir.
Bizim kimliğimiz, kişiliğimizdir.
Osmanlı Türkçesi bizim parçamız, tarihimiz, geçmişimiz…
Birileri dayattı diye değil, severek, isteyerek öğrenmeli ve öğretmeliyiz.
Hani bir lisan, bir insandı? Osmanlı Türkçesi de yazılış şekliyle, kullanılan kelimeleriyle bizimdir.
Kimse inkar edemez.
Unuttuğumuz binlerce kelime, deyim ve atasözümüz var. Bunlar bizim zenginliğimiz.
Sadece mezar taşlarını okumak gibi basit bir sebebe indirerek olaya bakmak yanlışa düşmek demektir.
Dilimizi zenginleştirmek bizim elimizde. 1928 harf inkılâbını kötülemek, karalamakla bir yere varılamaz. Cumhuriyetle bilgi yayıgınlaştı ve öze dönmeye başladık.
Geçmişi karalamaktan, kötülemekten sadistçe zevk alanlar bugüne kadar Türk dili için ne yaptılar?
Çocuklarımız dildeki fukaralıktan kendini ifade edemez hale gelmiş, İngilizce ayrık otundan beter, Türkçenin yerini almak üzere.
Yazık değil mi bu kuşağa?
Biraz düşünün.
Biraz okuyun, araştırın.
Her geçen gün Türkçemiz can çekişiyor.
Şimdi kavga zamanı değil.
Osmanlı Türkçesi bizim.
Bugünkü Türkçe de bizim.
Kimse inkâr edemez.