Divan-u Lügati’t Türk, Kaşgarlı Mahmut’un yazdığı ilk Türkçe sözlük. Burada binlerce, on binlerce yılın, bundan 1200 yıl önce kullanılan öz Türkçe kelime var. Arapça ve Farsça’ya çevrilmiş metinler var. Hunlar, Göktürkler, Batı Hunları, Hazerler, Karahanlılar, Memlükler, İtalya’daki Etrüskler ve daha onlarcası yeryüzünden gelip geçti. Yerini Selçuklu’ya, Osmanlı’ya ve bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’ne bıraktı. Bundan birkaç yıl […]
Divan-u Lügati’t Türk, Kaşgarlı Mahmut’un yazdığı ilk Türkçe sözlük.
Burada binlerce, on binlerce yılın, bundan 1200 yıl önce kullanılan öz Türkçe kelime var.
Arapça ve Farsça’ya çevrilmiş metinler var.
Hunlar, Göktürkler, Batı Hunları, Hazerler, Karahanlılar, Memlükler, İtalya’daki Etrüskler ve daha onlarcası yeryüzünden gelip geçti. Yerini Selçuklu’ya, Osmanlı’ya ve bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’ne bıraktı.
Bundan birkaç yıl önce Sümer ve Sümeroloji’ye merak sarmıştım.
Çünkü tarihte yazıyı onların bulduğu söylenir. İlk ciddi kütüphaneleri Mezopotamya’da onlar oluşturmuştu. Kil tabletler üzerine yazdıklarını pişirdiler ve altı-yedi bin yıldır elimizde duruyor.
Sümerler ilk ciddi imparatorluk ve devletleri oluşturdular. Tuğlayı, sulamayı, sistemli orduyu, yazıyı, hatta Hun efsanesini kayda aldılar, buldular, icat ettiler ve kullandılar. Hukuk ve yazılı anlaşmaları elimizdedir.
Sümercede çok sayıda öz Türkçe kelimeye rastlandı.
Sümerlerin, akraba toplulukları olan Ural’larda yaşayan Türk boylarıyla sürekli gidip geldikleri, ziyaret ettikleri ve alışverişleri biliniyor. İngiliz ve Amerikalı bilim adamları bunları ispatladılar. Ne var ki bizler bu gerçeklere hala bigâneyiz.
Kısaca en önemli medeniyetlerden biri olan Sümerler, kültürlerini Anadolu’ya, Mısır’a ve oradan da Avrupa’ya yaydılar.
Çinliler Çin seddini, “Türk” dedikleri topluluklara karşı yaptılar. Kız verdiler, kız aldılar, dünür oldular, anlaşmalar yaptılar.
Ruslar da öyle.
Anadolu’da yaşayan Selçuklular ve Osmanlı’ya Türkler dediler. Mutlaka her Türk çocuğu Oğuzname’yi ve Dede Korkut’u okumalıdır.
Batılı ülkeler de aynen Anadolu’da yaşayan İslam toplumuna Türk dedi.
Biz asırlarca Osmanlı dedik. Olsun onlarda bizim atalarımız.
Osmanlı bir imparatorluktu. İçinde onlarca farklı ırka, millete, dine mensup toplulukları, ulusları barındırıyordu.
Sırplar, Macarlar, Bulgarlar, Rumlar, Ermeniler, Araplar, Acemler vb… Bunlar içinden Türk soyunu öne çıkarmak, o yıllardaki anlayışla bağdaşmayabilir, imparatorluk ruhuna aykırı gelebilirdi. O nedenle Osmanlı dendi.
Ne var ki dünyadaki milliyetçilik akımları, 19.yy’da, Osmanlı topraklarında hayata geçirildi. İstanbul ve Anadolu’da Türklük fikirleri filizlenmeye başladı.
Her şey aslına rücu edecekti ve etti de.
Balkan, Yunan, Çanakkale, Kafkas ve Kurtuluş mücadelelerinden sonra Anadolu’da, milli misak içinde kalan topraklar üzerine kurulan yeni devlete bir ad bulmak, ad koymak icap ediyordu.
Bu amaçla çalışmalar 1921 yılında Anakara’da başlatıldı.
Önce en yakın arkadaşı, sonra Mustafa Kemal’i en çok tenkit eden, O’nun aleyhine yayınlar yapan, ciltler dolusu kitap yazan Dr. Rıza Nur’u bilmeyen yoktur.
Türkiye adını Rıza Nur’un bulduğu ve Anayasaya koydurduğu söylenir ve yazılır.
Rıza Nur 1879 Sinop doğumludur. Siyasetçi, devlet adamı, yazar, Türkolog, Tarihçi ve Hekim.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Milli Eğitim Bakanı. Lozan’da 2.adam.
14 ciltlik Türk tarihi var.
Eşinden muzdarip, arkadaşlarının ‘çatlak’ dediği adamdır ve sürekli morfin kullandığı iddia edilir.
Cumhuriyetten sonra ikinci kez bakan yapılmadığı için küsmüş ve Fransa’ya gitmiş, oradan Mısır’a geçmiş. Atatürk’ün ölümüne kadar da ülkeye dönmemiş. 1942’de İstanbul’da ölmüştür. Kitapları yasaklıdır.
İşte böyle Türkiye adını bulan ve 1921’de Anayasamıza yazdıran adam budur.