Üç Fidan… İnanmak ve direnmek 6 Mayıs 1972 tarihinde , ‘3 Fidan’ darağacında idam edildi. Sözüm ona, suçları Anayasal düzeni değiştirmekti. Aradan yıllar geçti. Bu yiğit insanlar topluma mal oldu. Doğan çocukların adı Deniz oldu. İnan oldu. Yusuf oldu. Fakat onları mahkûm eden mahkeme heyetinin bir tanesinin adı bile hatırlanmıyor şimdi. İdamlarına karar […]
Üç Fidan… İnanmak ve direnmek
6 Mayıs 1972 tarihinde , ‘3 Fidan’ darağacında idam edildi.
Sözüm ona, suçları Anayasal düzeni değiştirmekti.
Aradan yıllar geçti.
Bu yiğit insanlar topluma mal oldu.
Doğan çocukların adı Deniz oldu.
İnan oldu.
Yusuf oldu.
Fakat onları mahkûm eden mahkeme heyetinin bir tanesinin adı bile hatırlanmıyor şimdi.
İdamlarına karar veren Ankara 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanı emekli Tuğgeneral Ali Elverdi, yediği yemeğin, nefes borusuna kaçması sonucu boğularak öldü. Takdiri ilahi ya da etme bulursun…
POSTALLARIMI BAĞLAYIN, AYAĞINDAN DÜŞMESİN
8 kuşağının sembol isimleri, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın adlarına türküler yakıldı.
Şiirler yazıldı.
O günlerde idamı izleyen Avukat Mükerrem Erdoğan, (idamları izleyen iki avukattan birisidir) o sabahı şöyle anlatıyor:
Deniz Gezmiş
Deniz bize döndü, “Cezaevinde bizi, yangından mal kaçırır gibi kaptılar, havalandırarak getirdiler. Ayakkabılarımızın bağlarını bile bağlamamıza fırsat vermediler. Postallarımın bağlarını bağlasınlar; asıldığımda ayağımdan düşmelerini istemem.” dedi. Deniz, gardiyanların yardımıyla masaya çıktı. Bir gardiyan ilmiği açtı, genişletti, başından geçirip taktı Deniz’in boğazına. İşte o an, Deniz son sözlerini söyledi:
Yaşasın tam bağımsız Türkiye!
Yaşasın Marksizm-Leninizm!
Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği!
Yaşasın işçiler, köylüler!
Kahrolsun emperyalizm!”
BİZİ ASANLAR, ŞEREFSİZLİĞİNİZLE HER GÜN ÖLECEKSİNİZ
Yusuf Aslan.
Deniz’in asılması sırasında Yusuf’u alıp oraya getirmişler. Bize dönerek “Duydum Deniz’in sesini” dedi. Darağacı hazırlanmış, tazelenmişti. Yusuf, masaya oradan da tabureye çıktı. Geçirdiler ilmiği boynuna. Yusuf da gür, yürekli bir sesle son sözlerini söyledi, taburenin üzerinde:
“Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için şerefimle bir defa ölüyorum! Sizler bizi asanlar, şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz! Biz halkımızın hizmetindeyiz! Sizler Amerika’nın hizmetindesiniz!
Yaşasın devrimciler!
Kahrolsun faşizm!”
BU BAYRAĞI TÜRK HALKINA EMANET EDİYORUM
Hüseyin İnan.
Bu arada Hüseyin’i getirdiler. Bildiğimiz Hüseyin’di. Her zamanki Hüseyin. Sigara içip içmeyeceğini sorduk. “İçmeyeyim” dedi. Bize döndü. “Söyleyin babama” dedi, ayağındaki lastik ayakkabıları gösterdi: “Babam, yarın ayağımdaki bu lastik ayakkabıları görüp, doğru dürüst bir ayakkabısı bile yokmuş diye üzülmesin. Askeri cezaevinde, ayakkabılarımızı giymemize bile fırsat vermediler. Ayakkabılarım cezaevinde kaldı. Onlara hediyem olsun.”
“Sehpaya çık” diye bağırdı Savcı. Hüseyin, savcıya döndü masanın üzerinde, “sabırlı ol, çıkacağım” dedi. Ve tabureye çıkmadan, masanın üzerinde, yürekli bir sesle bağıra bağıra son sözlerini söyledi:
“Ben şahsi hiçbir çıkar gözetmeden halkımın mutluluğu ve bağımsızlığı için savaştım! Bu bayrağı bu ana kadar şerefle taşıdım! Bundan sonra bu bayrağı Türk Halkına emanet ediyorum!
Yaşasın işçiler, köylüler ve yaşasın devrimciler.
Kahrolsun faşizm!”
EN GÜZEL SÖZÜ İNAN VE DİRENENLER SÖYLER
Bu yiğit insanlar yaşamlarının baharında davaları için öldüler.
İnançları adına direndiler.
Işık oldular.
Her zaman diyoruz;
Tarihin en güzel yerinde son sözü inanan ve direnenler söyler…