16 yıldır katıldığım Radyo 99,9’daki Basın Odası proğramından geçen hafta ayrılırken, İsmail Akar kardeşim, son cümlelerinizi alayım, diye topu, kapanışı bize atmıştı. Bende “İnsanların yüzü gülmüyor” mutlu toplum olmamanın en büyük belirtisini ifade etmeye çalışmıştım.

Nedenlerden ard arda onlarcasını sıralamak mümkün.

40 yıldır, başımızdan, cehennem olup gitmeyen terör-PKK belası var.

Her bir çocuğumuz-askerimiz şehit olduğunda yüreğimiz parçalanıyor.

Kendimi şehidimizin yerine, ana babanın konumuna oturtuyorum. Allah korusun gencecik fidanlarımız.

Sadece bu mu?

Geçinemeyen, ev kirasını ödeyemediği için, ev sahibiyle birbirine giren aileler.

Maaşı, ücreti yüzünden yüzü gülmeyen mutluluğu unutmuş milyonlar.

Ne olacak bu işlerin sonu.

Yoksa yine böyle gelmiş, böyle gider deyip sineye mi çekeceğiz.

Ayda 7-8 bin lira maaşa bağlanmış, başka geliri, arkası kalesi olmayan aileler.

Bu  ailenin başında ızdırap içindeki bir aile babası…

Izdırap çekmek böyle bir şey.

Geçenlerde emekli bir memur anlatıyordu.

Hocam, evde 7 nüfusuz. En az 10 ekmek almak zorundayım. Sadece ekmek mi, yanına, sofraya koyacak katık lazım. Ayda birde olsa et, süt yedirmek zorundayım.

Etin adını anamaz olduk. Kıyma 320 lira şu anda. Kuşbaşı pirzoladan zaten çoktan vazgeçtik.

Alamıyorum.

Çocuklarımın, torunlarımın yüzüne bakamıyorum.

Belediye ekmeği ucun diye çarşıya gidiyorum 10 ekmek alıyorum, çoğu zaman Harb-İş’teki evime yürüyerek gidip geliyorum.

Belediye ekmeği 5 lira, fırın 7,5 lira, 10 ekmekte 25 lira, ayda 750 lira kar ediyorum.

Ben bu yaştayım.

Hayatımda ekmek parasını hiç düşünmemiştim. En ucuz şey ekmekti.

Dert yanıyordu. Onu anlamak için aynı sıkıntıyı çekmek lazım.

Zor.

Zorla boğuşuyor insanlar.

Ne yazık ki, bu zorluklar, insanların elinden mutluluklarını alıp götürdü.

Toplumun yüzü gülmüyor.

Güldürmenin yolları mutlaka aranmalı.